Siyaset söyleminde pek sık karşılaştığımız “Tarih sizi affetmeyecek” türünden sözler,
aslında bir çaresizliğin dile getirilmesidir.
Kişisel ilişiklerdeki “Seni
Allaha havale ediyorum” sözü ne ise, tarihe havale etmek de onun siyaset vb.
toplumsal alanlardaki karşılığıdır.
Yani, artık yapabileceğim bir şey
kalmadı, göreceksin tarih ne yazacak senin hakkında anlamında, kuru sıkı bir
tehdit, ne kadar tumturaklı görünse de boş bir lakırdıdır.
Kaldı ki, gözünü tarihle
korkutmaya çalıştığın kişinin tarihten anladığı, genellikle senin anladığının
tam tersidir. Zaten onun için karşı karşıyasınız…
Demokrasiyi, hedefe ulaşıldığında
inilecek tramvay, cumhuriyeti parantez olarak gören, aydınlanma(akıl, bilim,
hümanizm) kavramlarının karşına
dindarlık , kindarlık kavramları ve idam
tehdidiyle çıkan kişi ve çevreleri aydınlanma
tarihiyle korkutmaya çalışmak anlamsız bir çabadır.
*** ***
Tarihe havale etmek, içinde klişeleşmiş bir mantık yanlışını da
barındırıyor…
Bu günün yargılanmasını geleceğe bırakıyorsunuz…
Gelecek şu anda yok….
Şu anda olmayan bir gelecek bugünü
yargıladığında, bugün de zaten geçmişte
kalmıştır, yani yoktur…
Böylece, henüz olmayan bir şeyin, geçmişte kalacak bir şeyi yargılayacak
olmasından medet ummuş oluyoruz…
Biraz karışık mı oldu? Hiç değil… Karışıklık kafalarda…
Bu günün, şu ânın
gereğini gerektiğince yerine getirmeyeip, henüz olmayan bir gelecek tarafından
geçmişte kalacak bir zaman parçasının yargılanmasına bel bağlamada…
Anlaşılması gereken ise, tarih dediğimiz şeyin, bugün, şu an , olmakta
olan şey olduğudur….
Tabii, o tarihin edilgen
seyircileri için değil, onu yapanlar, yaratanlar bakımından…
***
Somut konuşmayı sürdürecek olursak…
Ülke olarak 16 Nisan öncesinden bambaşka bir noktadayız…
İçeriği bakımından yasal olmayan, bu nedenle de(oylama öncesinde de bir kaç
kez yazdığım gibi) zaten en baştan yok hükmünde sayılması gereken bir halk oylamasının, üstelik hukukun usule ilişkin kuralları da
çiğnenerek elde edilen sonucuyla, ülkede rejim
değişmiştir.
Sanki böyle bir şey olmamışçasına
bir takım toplantılarda bir araya gelmeler, el sıkışmalar, yan yana oturmalar,
en azından tutarlı olmamaktır. Böyle bir anlayışla bu parlamentoda yapılacak
şeyler de parlamentoculuk oynamaktan ileri gitmeyecektir.
Öyleyse yapılması
gereken, öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisinde
köklü ve acil bir yöntem değişikliğidir.
Bunu yönetim değişikliği diye de
okuyabilirsiniz.
Karşımızdaki güç yasal değilse,
yasalmış gibi davranılamaz.
Böyle davranılması, dişini
tırnağına takarak, hakaret ve tehditleri göğüsleyerek “Hayır”da birleşen büyük
kitlelerin özverisiyle, enerjisiyle alay etmek olur.
Gelip gelmeyeceği belirsiz 2019
beklentisiyle zaman geçirmeyi bir yana bırakarak yaşanmakta olan her günü,her
ânı, net, kararlı bir tavırla
değerlendirmek, kitlelerin enerjisini
diri tutmak için bilinçli, sürekli, yaratıcı çaba içinde olmak, halk
kitlelerini yaşanması kaçınılmaz büyük mücadelelere hazırlamak gerekir…
Burada öncülük yine CHP’dedir ve
bu yapılamıyorsa hem CHP hem 2019 zaten
şimdiden kayıptır.
Merkezdeki,merkez sağdaki,liberal
çevrelerdeki siyasetçiler partileşme
konusunda ayak sürümekten artık vazgeçmeli , tek adam hegemonyasına karşı açık mücadeleye
girmelidirler.
Cumhuriyetin, aydınlanmanın değerlerinden yana;yurtsever, demokrat,
bağımsızlıkçı, ülke bütünlüğünü savunan her kişi, örgüt, parti,, üzerlerine
düşen görevi yerine getirmek için duraksamaksızın harekete geçmelidir.
Her şeyden önce de cesur olmak
gerekir.
Demokrasi korkakların değil
cesur olanların hakkıdır.
2019’u edilgence beklemek,
yenilgiyi en baştan kabul etmektir.
Tarih şu an’dır ve cesur insanlar
tarafından yaratılmayı bekliyor….
Ataol
Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/290417
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.