Marketin kapısının önündeki sergide gazete
seçerken içerden çıkmakta olan yaşlıca
bir zat “Belasını kendi bulacak…” diye
homurdanıyordu.
Yanıtı tahmin etmekle birlikte “Kimi
kastediyorsunuz?” diye sormaktan kendimi alamadım…
Kalın, ak kaşlarını kaldırıp beni dikkatle
süzerek yanıtladı: “Kimi olacak? Sanki sen bilmiyor musun?”
Bir gülümsemeyle karşılık verdim…
Fakat serinkanlılıkla düşününce şu sonuca
vardım: Ne kadar hak ediyor olsa da kimse belasını kendi bulmuyor…
Belasını kendi bulmak sözü bir arzunun,
öfkenin, bir dileğin dile getirilmesinden başka bir anlam taşımıyor…
Belayı hak ettiğini düşündüğümüz her kimse,
belasını bulması için yapılması gerekenler neyse yapmak, en azından yapmaya
çalışmak gerekiyor…
Belasını kendisinin bulacağını düşünmek kaderciliktir…
***
Sanırım pek çok köşe yazarı arkadaşım gibi ben
de Tayyip Erdoğan konusunda artık bir
şey yazmamaya kendi kendime söz veriyorum.
Fakat ne mümkün!
Her yerden, her köşeden, istenmeyen bir
“esin”kaynağı, daha doğrusu kötü bir düş, karabasan gibi karşımıza çıkıyor…
Gelmiş geçmiş hiçbir siyasetçi, gazete
yazarlarına, habercilere böylesine ve bu kadar çok esin kaynağı olmamıştır…
Nereye baksanız onu görüyorsunuz…
Fakat tıpkı “belasını kendi bulacak”
demenin anlamsızlığı gibi “Yetti
artık!Bu kişi hakkında bundan böyle yazmayacağım!..” demenin de,
serinkanlılıkla düşününce anlamsızlığını anlıyorsunuz…
“Sivil Darbe” ve “Yalancının Ampulü” adlı
kitaplarım, dolaysız ya da dolaylı ondan söz eden yazılarla dolup taşsa da,
bizlere esin kaynağı olmayı sürdürdükçe ve serinkanlılıkla düşününce yeni bir
kitaba doğru devam etmekten başka çare olmadığın ı görüyorsunuz…
***
CNN İnternational muhabiriyle Amerika’da
yaptığı görüşmede Mit silahları haberi nedeniyle yargılanmakta olan
arkadaşlarımızı yine “casus”lukla suçluyor…
Kendini yargı yerine koyarak hükmünü
baştan vermiş.
Devam eden mahkeme
umurunda değil.
Ne casusluğu? Kimin
hesabına casusluk? gibi soruları yanıtlama gibi bir kaygısı da yok…
Görünürde rahat
koltuğunda, bacak bacak üstüne atmış olarak,ya da sarayında muhtarlara nutuk
atarken, muhaliflerinin, öğretim
üyelerinin, nefret ettiği aydınların ve
gazetecilerin canına kastetmişçesine suçlama üstüne suçlama, hakaret üstüne
hakaret savuruyor…
Serinkanlılığınızı yitirip, suçlamalarını
ve hakaretlerini gerisin geri kendisine yöneltmekten kendinizi güçlükle
alıkoyuyor ve serinkanlılıkla her şeye karşın ölçü ve edep düzeyini daha da
düşürmemek gerektiği sonucuna varıyorsunuz…
***
Serinkanlılıkla…Evet…
Fakat serinkanlılık
hiçbir şey yapmamak ya da sadece düşünmek anlamına da gelmiyor…
Yakınmaksızın, hakaret
etmeksizin, öfkenize teslim olmaksızın, işi kadere bırakmaksızın, üstünüze
çullanan çakal sürüsünü, tıpkı usta bir
boksör gibi, aklın, bilginin, ölçünün bilinçli ve kararlı vuruşlarıyla
geriletip etiksizleştirmeniz gerekiyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.