24
Kasım ülkemizde öğretmenler günü olarak kutlanıyor.
Bir
çok başka ülkede ise bu tarih UNESCO’nun önerisiyle 5 Ekim
olarak kabul edilmiş.
5
Ekimin nedeni,1966 yılının 5 Ekiminde Paris’te öğretmenlik
mesleği ile ilgili önemli bir toplantının olumlu kararlarla
sonuçlanması.
Bizde
1981’den bu yana kutlanmakta olan 24 Kasımın nedeni ise,
Atatürk’e 11 Kasım 1928’de Bakanlar Kurulu kararı ile verilen
“Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanının 24 Kasımda
yayınlanan “Millet Mektepleri Talimatnamesi” ile resmilik
kazanması…
***
24
Kasım’da öğrencilerimden, öğretmen arkadaşlarımdan, kimileri
öğretmen olan eski öğrencilerimden kutlama mesajları aldım.
1977
ya da 1978’de İstanbul-Çağlayan lisesinde, bir davetle yaptığım
birkaç ay süreli edebiyat öğretmenliğim, benim ilk ve son lise
öğretmenliğimdir.
Bu
kısacık süreye ve aradan yıllar geçmiş olmasına karşın
Çağlayan Lisesindeki öğrencilerimle karşılaştığım oluyor.
1960’lardaki yedek subaylığım
sırasında komuta ettiğim takımlardaki erlerden bu gün artık
yaşını başını almış biriyle karşılaşıp da “ komutanım”
sözcüğünü işittiğimde nasıl gurur duyuyorsam, bu gün
altmışlı yaşlarının ortalarındaki liseli öğrencilerim
karşısında da benzer bir gurur ve mutluluk duyuyorum.
Çünkü
öğretmen-öğrenci ilişkisi süreyle sınırlı olmayan, ucu
sonsuzluğa açık bir buluşmadır…
***
Aceleyle
yumuşak g’yi yutarak” örtmenim” diye telaffuz ettiğimiz
“öğretmenim” sözcüğü, insanın içimizden koparcasına
çıkan,tıpkı anne gibi, baba gibi, güven duygusu veren,
kutsallığı olan bir sözcüktür…
Şimdi
gerçi üniversite öğretim üyesi olarak öğretmenlikten hocalığa
terfi etmiş gibi olsak da, ben “öğretmenim” sözünü”
hocam”dan çok daha anlamlı ve güzel buluyorum.
Zaten
sokak konuşmalarında neredeyse herkesin birbirine hocam diye hitap
etmesiyle sıradanlaşan bu sözcüğün yanında “öğretmenim”
mücevher gibi ışıldıyor…
***
Öğretmenim, sevgili öğretmenlerim..
Hepinizi, bir tekiniz bile dışında
kalmaksızın hepinizi,içimde hiç eksilmeyen bir sıcaklıkla,
sevgiyle anımsıyor, anıyor, düşünüyorum…
Bana
şiir yazmam için armağan ettiği defterin ilk sayfasına “çalışkan
öğrencim Ataol’a büyük umutlarla” diye yazan sevgili ilk okul
öğretmenim Sıdıka Çörüşlü… Hikmet Uyanık öğretmenim,
Kurtuluş İlkokulunun değişmez başöğretmeni –zihnimizde
Atatürk’le özdeşleşen- Saim öğretmenimiz…
Lisede
unutulmaz coğrafya öğretmenimiz Mehmet Emin Abalı, kimya
öğretmenimiz Sevim Hanım, biyoloji öğretmenimiz Birsen Hanım,
edebiyat öğretmenimiz Hüseyin Bey, müzik öğretmenimiz güzeller
güzeli Meral öğretmen ve bizlerden birkaç yaş büyük-yazık ki
yaşamdan çok erken ayrılan- sanat tarihi öğretmenimiz Hüsnü
Tekin; neredeyse aynı yaşlarda olduğumuz, çok şükür altmış
yılı aşkın süredir yakın dostluğumuz ve aramızdaki
öğretmen-öğrenci yakınlığı -şakayla karışık da olsa-
bütün sıcaklığıyla sürmekte olan İngilizce öğretmenimiz
sevgili Ülker İnce…
Üniversitede
bize Rusçayı bir anne gibi öğreten, şimdi doksan yaşlarını da
geride bırakmış, çok sevgili Şefika Ortaylı öğretmenimiz…
Kalbimdeki yerlerini yaşamım
boyunca koruyan ve yaşadığım sürece de koruyacak olduğum bütün
o öğretmenler, öğretmenlerim…
***
Kitap
fuarlarında imzalatma sırasının gelmesini sessizce bekleyen,
kadın, erkek, yaşlıca, ya da çok yaşlı bir okur gördüğümde,
öğretmen olduğunu düşünürüm ve çoğu kez de yanılmadığımı
görürüm.
Onları
ayakta karşılar ve ayakta uğurlarım.
Kendilerini “emekli öğretmen”
olarak tanıttıklarında bu sözcüğe itiraz ederim.
Çünkü
sonsuzca emek vermiş olmasına karşın öğretmen hiçbir zaman
emekli değildir, her zaman öğretmendir, öğretmenimizdir.
Yine
kadın, erkek, genç kız ya da delikanlı, bu imza kuyruklarındaki
daha yeni kuşaklardan öğretmenlerin ayrı bir ışıltısı
vardır.
***
Yaşamakta
oldukları bütün sıkıntılara ve güçlüklere karşın ülkemizin
aydınlık geleceğinin en sağlam güvencesi öğretmenlerimizdir.
Öğretmeni
değersizleştiren toplumların gelecek beklentisi olamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.