15
Haziran Perşembe günü Ankara Güven Park’ta başlayıp 8 Temmuz
Cumartesi İstanbul Dragos’ta sona ererek 9 Temmuz Pazar günü
Maltepe miting alanında milyonlarca kişinin katıldığı görkemli
buluşmayla zirveye ulaşan Büyük Adalet Yürüyüşü, CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir siyaset önderi ve birey
Kemal Kılıçdaroğlu olarak zaferidir.
Böyle
bir deneyimden başarıyla geçmiş olan kişi ne siyaset adamı ne
de bir insan teki olarak eskisi gibi kalabilir.
Başarı
aynı zamanda hiç kuşkusuz aynı zamanda CHP kurmaylarının ve
bütünüyle örgütündür.
Bu
demektir CHP ve Türkiye yeni bir dönemin eşiğindedir…
***
Fakat
asıl sorun da burada başlıyor…
Bu
nasıl bir dönem olacak, ya da olmalı?...
Düşündüklerimi
hızla birbiri ardına sıralamalıyım…
Her
anlamda ve alanda böylesine bölünmüş bir ülkede CHP en azından
yakın bir dönem için tek başına iktidar olma hayali kurmaktan
uzak durmalıdır…
Öncelikle
yapması gereken kendi Atatürkçü, yurtsever, çağdaş,
aydınlanmacı tabanını daha da güçlendirip sıkılaştırmak,
sayıca arttırmaktır…
Asla
ödün vermemesi gereken başlıca konu budur.
Sağdan
oy alma olasılığı sıfıra yakındır.
Er
geç dağılıp çökmesi kaçınılmaz olan AKP’ye oy veren
seçmen, CHP’ye değil, kurulması kaçınılmaz olan Merkez Parti
ya da partilere yönelecektir…
CHP’nin
büyümesi, aydınlanma düşüncesini, eğitim ve örgütlenme
yoluyla yoksul ve orta tabaka kitlelere ulaştırmaktan , onlara
ekonomik ve sınıfsal bilinç kazandırmaktan geçer.
Bunun
dışında sağı kazanmaya yönelik söylemler ise, amaçlananın
aksine, birleştirici, toparlayıcı olmak yerine bir zaman sonra
asıl tabanı partiden uzaklaştırır.
Bu
bir dost uyarısıdır.
***
Cumhuriyet
Halk Partisine ve Genel Başkanına bütün ülkede prestij ve
sempati kazandıran Büyük Adalet Yürüyüşü, soldan gelen kimi
eleştirilerin zorlama ve tutarsızlığı; AKP yönetiminin ise
inişli çıkışlı, tehditkâr saldırıları ve yanı sıra bir
gübre kokusuyla da anımsanacaktır…
Bu
partinin hiç de uzak olmayan bir gelecekte dağılıp çökeceğinden
kuşku duymuyorum.
Bu
sadece bir dilek değil, gerçekçi bir gözlem sonucudur.
2002’deki
erken seçimden günümüze bu partinin ve liderinin serüveni gözden
geçirildiğinde, AKP’nin bütünüyle bir emperyalist proje ürünü
olduğu açık seçik görülecektir. O günden bu güne başında
aynı kişi bulunan MHP’nin de bu projenin dışında olmadığını,
söz konusu partinin ve kişinin ülkeyi tek adam yönetimi uçurumuna
sürükleyişteki öncü işlevi yine açık seçik göz önündedir.
AKP
sağı, gerçekte Türkiye’deki sağın yüzde beşini bile
temsil etmez.
Emperyalizm
destekli oyunlar, tehditler,saldırılar aşılarak bir Merkez Parti
kurulabildiğinde bu çok açık görülecektir…
Böyle
bir birlikteliğin sağlanması, kişisel inançların siyasete
karıştırılmaması gerektiğinin bilincinde olan , Cumhuriyetin
değerlerine saygılı, liberal düşünceli kişilerin ve çevrelerin
sevgili ülkemize karşı, bir yurttaşlık,vicdan insan olma
görevidir…
***
CHP’nin
ve kurulacak olan Merkez Partinin siyasette, kültürde ve ekonomi
alanında hiç de güç olmayacak birlikteliğinin, giderek daha
gerçekçi bir çizgiye
yönelmesi
kaçınılmaz olan HDP’den destek almasıyla ülke normalleşme
yoluna girecektir…
Sol
ise kendi değerlerini daha cesurca savunmak ve daha özgürce
örgütlenmek olanaklarına sahip olacaktır…
***
İki
aşamasında birlikte yürüdüğümüz ve en son yürüyüş
sonrasında beni dinlendiği karavanda kabul etmek inceliğini
gösteren Kemal Kılıçdaroğlu’yla bu buluşma ve görüşmelerimiz
en değerli anılarım arasında yer alacak; değerli ressam dostum
Sali’yle hazırlamayı planladığımız ve çalışmalarına
başladığımız yürüyüş kitabı ise sanatsal ve toplumsal
eylem ilişkisi alanında sanırım kalıcı bir örnek
oluşturacaktır.
Ataol
Behramoğlu/Cumartesi/150717
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.