Utanç verici, usanç verici, bıktırıcı, nefret
ettirici, isyan ettirici, kanunsuz, vicdansız,ahlâksız süreçlerden geçiyoruz.
Geçiyoruz da değil, demir atmışız.
İyilik adına yaprak kımıldamazken, kötülük
gemi azıya almış, kendisiyle birlikte bütün bir ülkeyi de cehenneme doğru
sürüklüyor.
İyilik adına bir kıpırtı
olsa da boğuluyor, eziliyor,yaşamasına, yeşermesine, büyümesine, güçlenmesine
ne izin ne aman veriliyor.
Bu kadar kötülük nerede,
ne zaman, nasıl oluştu?
Vicdanlar ne zaman,
nerede, nasıl bu kadar karartıldı?
Ruhlara korkunun,yılgınlığın,
boyun eğmenin, teslim olmanın
kelepçeleri, prangaları,zincirleri, ne zaman, nerede, nasıl vuruldu?
Umudunu, dik duruşunu,
gelecek beklentisini her şeye karşın koruyup sürdürmeyi başaran bu ülke, bu
halk, bu ulus, nasıl, nerede, ne zaman, bu kadar kimliksizleştirildi, korkaklaştırıldı,
duyarsızlaştırıldı?
Geçen yüz yılın ilk onlu yıllarında aydınlıklara doğru
umutla yol alan , aynı yüzyılın altmışlı yıllarında evrensel düşüncenin her
alanda bütün akımlarını özümseyip sentezlere ulaştıran ülkemiz, nasıl, nerede,
ne zaman, bu kapana kıstırıldı; bu dar
ve karanlık deliğe, nefes alınıp verilmesi gitgide olanaksızlaşan bu kirli ve karanlık havaya mahkûm edildi?
Yurttaşların değil
kulların oluşturduğu bir monarşinin
yıkıntıları üzerinde yepyeni bir yurttaşlık yönetiminin adı olan Türkiye
Cumhuriyeti, nasıl oldu da, yeniden kulluğa ve monarşiye özenen Türkiye
Karanlıklar Cumhuriyeti, Türkiye Yılgınlıklar Cumhuriyeti, Türkiye Düşmanlıklar
Cumhuriyeti, Türkiye Yolsuzluklar
Cumhuriyeti, Türkiye Korkular Cumhuriyeti, ve bütün bunlara karşı çıkanlar
içinse Türkiye Cezaevi Cumhuriyetine dönüştürüldü?
Nasıl, nerede, ne zaman?
***
Kötülükten daha kötü olan, kötülüğü
kanıksamaktır.
Vicdansızlıktan daha kötü
olan, vicdansızı haklı bulmaktır.
Korkaklıktan daha kötü
olan, korkuyu olumlamaktır.
Yılgınlıktan daha kötü
olan, yılgınlığı benimsemektir.
Boyun eğmekten daha kötü
olan, celladına tapınmaktır.
Tutsaklıktan daha kötüsü,
zincirine alışmaktır,
Ülkemiz bu gün tam olarak burada, bu
noktada, evrensel çağdaşlık değerlerinden, kendi birikimlerinden koparılarak
uzayın sonsuz boşluğunda bir kara deliğe
sürüklenircesine insanlık tarihi içinde yok olup gitmeye doğru yol almaktadır.
***
Türkiye Cezaevi
Cumhuriyeti. Evet.
Cumhuriyet yazarları,
yöneticileri, üç ayı aşkın süredir tutsaklar.
Neden?
Musa’nın, Hakan’ın,
Güray’ın, Turhan’ın, bütün o sevgili arkadaşlarımın güzel yüzleri gözlerimin
önünden geçiyor.
Üç ay hapislik, yerine
göre, bütün bir ömür demektir.
İlgili savcılara,
yargıçlara ,görevlilere, yöneticilere, sorumlulara sesleniyorum:
Gönül rahatlığıyla
uyuyorsanız eğer o uyku size haram olsun.
Görevlerinizi,
sorumluluklarınızı yerine getirmediğiniz ölçüde, her türlü kargışı, laneti hak
ediyorsunuz demektir.
Bütün bir insanlık vicdanı önünde, gerçekten
inandığınız kutsal inançlar varsa o inançların da önünde suçlu ve lanetlisiniz
demektir…
Ahmet Şık neden hapiste?
Halkın verdiği oylarla
parlamentoda halkı temsil eden HDP milletvekilleri, yöneticileri neden hapiste?
Kendi ellerinizle bütün
kurumlara yerleştirip şimdi ceza evlerine tıktığınız kişiler ne zaman yargıç
önüne çıkarılarak toplumun gözleri önünde inandırıcı biçimde yargılanacak?
Görüşlerine tamamen karşı olsak da kişilik
haklarını elbette savunmamız gereken Nazlı
Ilıcak, Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler,Şahin Alpay ve aynı nitelikte başkaları
nerede, hangi cezaevlerinde, ne durumdalar?
Tekirdağ, Kocaeli, Bandırma,Sincan,Buca,Aliağa,Bakırköy
vb… cezaevlerinden aldığım mektuplardan yükselen çığlıklara kulaklara daha ne
kadar duyarsız kalabilir?
Türkiye’yi bir cezaevleri ülkesine
dönüştüren gelmiş, geçmiş ve günümüz despotlarına karşı bütün bu çığlıkların
dışarıdaki sesi olmak, tek tek hepimizin,bütün yurttaşların görevidir.
Türkiye
bir cezaevi cumhuriyeti olmanın
lanetinden kurtulup, aydınlıklar, iyilikler, özgürlükler cumhuriyeti oluncaya
kadar….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.