Birkaç gündür torun sevmek için yurtdışında,
Fransa’nın güney şehirlerinden Aix-en Provence’tayız.
Kızım Barış torunumu geçen yıl 7 Mayısta,
eşi Can’ın bir Fransız firmasında görevli olduğu bu şehirde dünyaya getirdi.
Annesi ve babası ilk kez bir aylıkken
gelip gördüğüm bu sevimli erkek bebeklerine
Miro adını verdiler.
“Mir” sözcüğü Farsçada (ve Kürtçede) “bey” anlamına
geliyor.(Konuşma dilimizde azizim, beyim anlamında kullanılan “mirim” sözü
buradan türemiş olmalı).Rusçada hem barış hem
dünya demek… İspanyolca bir anlamı da olmalı ki ünlü İspanyol ressamı
Juan Miro’nun adıdır… Böylece torunuma
enternasyonal bir ad verilmiş oluyor… Bu da “Bebeklerin Ulusu Yok” diyen şairin
torununa yakışır.
Miro hazretlerinin yazarlıkla akrabalığı
benimle de sınırlı değil. Babasının babası, yani baba tarafından dedesi Tuğrul Kurşunlu, ünlü oyun
yazarlarımızdan Nâzım Kurşunlu’nun oğludur…Demek ki her iki dede tarafından
edebiyatımızla doğuştan bir yakınlığı var… Bakalım, dünyaya gelişinin sekizinci
ayını henüz tamamladığı şu günlerde yüzüme dikkatli bakışlar ve arada bir gülücükler gönderen bu minik Kurşunlu-Behramoğlu’dan gelecekte ne
çıkacak…
***
Yedi ay kadar önce geldiğim Aix-en
Provence’la bugünkü arasında ne fark var diye soracak olursanız, Fransızlar için herhangi bir fark olmasa
gerek…
Biz Türkler içinse fark çok büyük… Yedi ay önce fiyatının karşılığını Türk
lirasını ikiye çarparak bulduğunuz ve eh..fena değil diyebildiğiniz herhangi
bir ürünün fiyatını şimdi kendi para biriminizi dörtle çarparak buluyorsunuz….
Böylece “Avrupa”’dan nasıl büyük bir adımla daha uzaklaşmış olduğunuzu somut olarak görüp
yaşıyorsunuz… Ülkenizle burası
arasındaki iki saatlik fark da cabası… Bu nedenle de, bırakın Fransa’yı, yanı başınızdaki Yunanistan’dan,
Bulgaristan’dan, Romanya’dan bile iki saat daha uzaklaşmış oluyorsunuz….Bunları
Türkiye’de biliyorduk kuşkusuz… Fakat ülke dışında çok daha somut ve acı biçimde
duyumsuyorsunuz… Artık Batılı filan değiliz … Olmaktan da gitgide uzaklaşıyoruz…
***
Batı ülkelerindeyken Batılı olmak
kavramını da düşünüyorsunuz her seferinde… Nedir Batılı olmak?.. Giyim kuşam,
yaşam tarzı gibi dış görünüşler mi, yoksa bir dünya görüşü müdür? Kuşkusuz ki
ikincisi, yani dünya görüşü; dünyayı, evreni algılayış … Peki, Batının dünya
görüşü nedir? Yanıtı güç değil… Bilimsel devrimlerin hem nedeni hem sonuçları
olarak, bilimsel, irdeleyici akıl… Düşünce özgürlüğü… Şu ya da bu inancın değil
bilimsel düşüncenin, aklın öncülüğü… Bu değerleri içselleştirmiş kişi hangi
ülkenin yurttaşı olursa olsun Batılıdır.
Dünyaya böyle
bakamayan kişi ise hangi ülkenin yurttaşı, hangi etnisiteden olursa olsun,
hangi ülkede yaşıyorsa yaşasın, Batılı değildir. Özetle, bu anlamda belirleyici
olan coğrafi aidiyet değil, bilimsel ve akılsal devrimlerin hangi aşamasında
olunduğu, neresinde bulunulduğudur…
***
Türkiye, Cumhuriyet devrimleriyle bu anlamda(ve onun bir gereği ve sonucu olarak
yaşam tarzlarını da belirleyen yasalar ve kurallarla) Batılı olmaya yönelmiş ve
bu yönde büyük adımlar atmıştı.
Dahası, başlangıcını 60’lı yıllarda
bulan yeni kuşaklar Cumhuriyetin ilk kuşaklarıyla da buluşarak Batılı
değerleri bu değerlerden uzaklaşan Batılıya öğretecek kadar olgunlaşmaya,
sosyalizmin değerlerini de sosyalist ülkelerdeki bürokratik
uygulamalara karşı savunacak bir
bilgi donanımına ve özgüvene sahip
olmaya yönelmişlerdi…
İlk kuşaklar yaşamdan ayrıldılar.
Yeni kuşaklar ise üst üste gelen
darbelerle biçildi…
Şimdiyse ülkemiz bilimsel aklın bütün değerlerinin tam tersine
bir yönde sürüklenmekte…
***
Aix-en Provence’da içimizden çıkmış bir büyük “Batılı’”nın, Fransa’nın güneyinde konserler vermekte olan
Fazıl Say’ın duyurularını görmek gurur ve mutluluk vericiydi.
Çocuklarımızın, torunlarımızın,
onların çocuklarının ve torunlarının geleceklerini karartıp yok etmek
isteyenlere karşı savaşmak boynumuzun borcudur.
Ataol Behramoğlu/Cumartesi/210117
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.