Romanya yaşamıma en geç giren
bir ülke, fakat beni çok candan karşıladı.
Craiova’daki festivale iki kez
üst üste davet edildim.
İon Deaconescu gibi seçkin bir
şair ve akademisyenin çevirileriyle Romence şiir kitabım yayınlandı.
Bana Romanya’nın en büyük şairi
kabul edilen Mihai Eminescu adına kurulan
akademinin uluslar arası ödülü
verildi.
İlk iki yolculuğumda kısa sürelerle de olsa gezdiğim
Bükreş’i bu kez biraz daha yakından tanıma olanağım oldu.
Şu anda, 24 Eylül Cumartesi
gecesi bu satırları yazmakta olduğum Bükreş’e bu
gelişimin nedeni şiirlerimle ilgili bir konu değil, Uluslar arası Slavistler
Birliğinin Romanya’daki toplantısına
davet edilmemdi.
Burada da yine, tıpkı 8-11
Eylüldeki Moskova Çevirmenler Enstitüsünün sempozyumunda yaptığım gibi, şiir
çevirisi konusunda, ekranda yansıttığım örnekler üzerinden bir konuşma yaptım…
***
Ülkemizde kan gövdeyi götürmekteyken sanki bunları inat için yazıyorum
değil mi?..
Biraz öyle, evet. Günlük siyaset
rezaletinin, günlük yaşamdaki başkaca rezaletlerin yazı konularımızda başat yer
almasından gerçekten de bıktım usandım…
Yaşama zevkimiz gibi yazmaktan aldığımız tat da yerini giderek tatsız
tuzsuz bir zorunluluğa bıraktı…
Anıtkabirde çocuk parkı diye bir soytarılık… Bir an, Paris’te Panteon ‘un
kapısı önünde bir salıncak kurulduğunu düşünün.
Ya da Zafer Takının altında pizzacı açıldığını…
Bizde her şey olabilir…
Cami altına market açan akıl ve ahlâktan her şey beklenir…
Türkiye’de şu anda gündemin başlıca konusu bu…
Yanı sıra başkaca gündem başlıkları:
Azıcık eskimiş bir haber olsa da, otobüsteki şortlu hanıma tekmeyle saldırı… Metrobüs şoförüne şemsiyeli saldırı ve yol açtığı kaza…
Ebru Gündeş’in Reza Zarraf’tan boşanacağı haberi.. vb…
Böyle bir ülkede Aslı Erdoğan’ın, Necmiye Alpay’ın cezaevinde
bulunmalarından daha doğal ne
olabilir?..
Söz kime aitti anımsamıyorum, fakat namussuzluğun egemen olduğu bir ülkede
namusluların cezaevinde olmalarından daha doğal bir şey olamaz….
***
Yazıya sabahleyin devam etmeden önce gazetelerin internet sayfalarına göz
gezdirirken Alpay ve Erdoğan’ın mesajlarını gördüm. Özgürlük nöbetçilerine buradan
ben de selam gönderiyorum. Pazartesi döner dönmez ilk işim oraya gelmek olacak…
***
Türkiye Romanya’da seviliyor…
Garson çocuk Türk olduğumu öğrenince, içten bir gülümseyişle, “Türkiye çok güzel,İstanbul
çok güzel” dedi…. Görmemiş, fakat öyle olduğunu düşünüyor… Sonra da yarı
İngilizce yarı işaretle “orada savaş var değil mi?” diye sordu… “Evet” dedim..”ama bitecek…” Başka ne
diyebilirdim…
Fransızca konuştuğumuz İtalyan
Slavist arkadaş aynı soruyu başka türlü soruyor:”Türkiye’de durum çok kötü,
öyle değil mi?”.. “Evet” diyorum “ama unutmayın ki bu kötülük dünyadaki
kötülüğün bir parçası… Örneğin şimdi burada, yemek yediğimiz bu restoranda da
bir bomba patlayabilir…” Kafası karışıyor biraz…Sonra konuşmamız emperyalizmin
orta doğudaki uğursuz varlığı ve
Türkiye’ye biçilmiş rol üzerinde
sürüyor… Yani hep aynı şey… Bir yandan ülkenizdeki despotizmle boğuşurken öte
yandan başka ülkelerde ülkenizle ilgili yüzeysel bilgileri, önyargıları doğru
bir yörüngeye oturtmaya çabalıyorsunuz…. Yurt dışındaki zorunlu sürgün
yıllarında hep yaptığımız, yapmaya çalıştığımız şey…
***
Bükreş’ geliş nedenimden söz
ederek başladığım yazıyı öyle de bitireyim. İstanbul Üniversitesinde öğretim
üyesi olduğum sırada bizde de Slavistler Birliğinin Türkiye dalını oluşturmaya
çalışmıştım. Bu gün bir çok üniversitemizde Rus Dili bölümleri, İstanbul Üniversitesinde bundan
başka Lehçe, Makedonca bilim dalları da var.
Neden bir araya gelerek yıllar önceki çabayı canlandırmayalım? Ülkemizin
dünyadaki yalnızlığını alt etmenin bir yolu da, her alanda uluslar arası
kuruluşlarda yer almak olmalı…
Pazartesi Notları/260916
Bugün(pazartesi)11.00.de
Halk TV’de sevgili Ayşenur Arslan’ın konuğuyum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.