Mülteci(sığınmacı), kendine bir sığınak(melce) arayan kişi demek…
Sığınmak
amacıyla göçmek anlamına gelen iltica da aynı kökün bir türevi.
Böyle
baktığımızda Arapçanın ifade gücüne, tek bir kökten sözcükler türetme
yeteneğine hayran olmamak mümkün değil.
21 Haziran Salı
gecesi İzmir Alsancak Meydanında düzenlenen Mülteciler Günü etkinliğinde
ülkemizde mülteci olarak yaşayan Suriyeli şairlerden şiirlerini dinlerken de
Arapçanın ses gücünü yine duyumsadım.
Bu dil bizim
kulağımıza bir dua dili olarak yerleşmiş.
Dua eninde
sonunda bir yakarıdır ve yakarının gerektirdiği biraz da tekdüze ses
tınılarıyla uzayıp gider.
Alsancaktaki
gecede işittiğimiz Arapça ise kimi yerde
bir çığlık, kimi yerde meydan okuma ve hesap sorma, kimi yerde bir iç dökme
seslenişiydi…
Genç şair
Ahmet Cundi, Türkçe çevirisi de okunan
şiirinin bir yerinde şöyle diyordu: Ağaç burada da orada da aynı ağaç/Ama ben
yurdumdaki ağacın gölgesinde uyumayı özledim…
****
Sözünü
ettiğim gece, ilk kez 2001’de kutlanan 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nün bir
gün sonraki kutlamasıydı.
Gerçi bu
kutlama sözü, konunun içeriğine pek de uygun değil.
Mülteciliğin
nesini kutlayacaksınız.
Gecede şiir
okuyan Suriyeli hanım şairlerden Nejma
Serac’ın şiiri, katliamda yitirdiği yakınları içindi ve gerçek bir çığlıktı.
Bu şirinin
Türkçesini bilmek isterdim.
Mültecilerle
dayanışma gecesinde şiirlerini okuyan şair arkadaşlar kendi ülkelerinin
şiirinde nasıl bir yere sahiptirler, bilemem. Fakat toplam dört şairin
şiirlerinden çıkardığım sonuç, hepsinin de büyük bir şiir geleneğinin
esintilerini duymuş olduklarıydı..
Savaş ve
mültecilik acıları ise duygularını ve dillerini daha keskinleştirmişti…
Orada
yaptığım konuşmamda söylediğim gibi, bu acı yabancı değildi bana.
Çünkü 1980
sonrasında ülke dışına zorunlu çıkışımda bulunduğum ülkede bana verilen
sığınmacı pasaportunda “Türkiye dışında
bütün ülkelerde geçerlidir” diye
bir yazı vardı.
O pasaportu
ve aynısı aynı yazıyla o sırada dört yaşındaki kızıma da verilen sığınmacı pasaportunu o acı günlerin bir
anısı olarak saklıyorum…
Konak
Belediyesi Kent Konseyi Mülteci Meclisi ve Mültecilerle Dayanışma
Derneğinin düzenlediği, Türkiye Yazarlar
Sendikası Ege Bölgesi temsilcisi şair arkadaşımız Hülya Deniz Ünal’ın öncü
katkılarıyla gerçekleşen programda Suriyeli şairlerin yanı sıra bizler de
şiirlerimizi okuduk. Dayanışma gecesinde İzmir Müzisyenler Derneğinden
sanatçılar geceye daha bir renk kattılar
ve program birlikte çekilen halaylarla sona erdi.
***
Yazıya Arapça
mülteci sözcüğüyle başladım, yine Arapça mürteciyle sürdüreyim.
İrtica ile
aynı kökten türemiş mürteci, kapkara bir gericiliğin adıdır.
Ve yazıyı
izninizle şöyle sonlandırayım:
Ülkenizde
sayısı üç milyona yaklaşan savaş kurbanı mülteci konuklarımızın bu kez de mürteci bir siyasetin oy hesaplarının kurbanı durumuna düşmesini
mutlaka engellemeliyiz.
Tam da bu
yazıyı yazmakta olduğum sırada yayıncı arkadaşım CHP’nin Göç ve Göçmen Sorunlarını İnceleme
Komisyonunca hazırlanan “Sınırlar Arasında” adıyla henüz yayınlanan kitabını getirdi. Alt başlık
ise son derece etkileyici ve düşündürücü: İnsanlık dramından insanlık sınavına…
Bizler bu
sınavı başarıyla verebilirsek bugünün mültecileri içinden yarının pırıl pırıl
aydınlanmacıları çıkacak, mürtecinin karanlık hayalleri hayal olarak
kalacaktır…
Ataol Behrmoğlu/Cumartesi Yazıları/250616
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.