Sevgili
okurlarım,dostlarım,arkadaşlarım;
Uzun
bir aradan sonra yine birlikteyiz.
Cumartesi
Yazıları başlıklı köşemde yayınlanan son yazım 7 Temmuz
tarihini taşıdığına göre, aradan iki buçuk ay geçmiş.
Doğrusu
ben daha uzun bir süre geçmiş olduğunu düşünüyordum.
Öncelikle
o son yazıdaki bir yanlışımı düzelteyim:
Kazananın
dışındaki cumhurbaşkanı adaylarının toplam oy sayısı 23
milyon 737 bin 844, kazananınki 25 milyon 330 bin 823 olduğuna
göre, arada yaklaşık iki buçuk milyonluk bir fark söz konusu
diye yazmışım…
Bir
milyon fazla hesaplamışım…
Bazı
okurlarımın uyardığı gibi (gecikmiş teşekkürlerimi lütfen
kabul etsinler), bu fark tamı tamına 1 milyon 592 bin 979.
Yani
nüfusu seksen milyonu aşkın ülkemizde yaklaşık bir buçuk
milyon seçmenin oyuyla parlamenter demokratik sistem yerini tek kişi
yönetimine bırakmış oluyor.
***
Yazılarıma
ara vermemin kimi nedenlerini sözünü ettiğim son yazıda
sıralamıştım..
Fakat
öyle sanıyorum ki başta gelen neden seçim gecesi bize yaşatılmış
olan çok büyük hayal kırıklığıdır.
Büyük
fakat suskun toplumsal kesimlerde bu gün de sürmekte olan bu hayal
kırıklığının başta gelen nedeni ise,,rakamlara bakıldığında
hiç de ümit kırıcı sayılmaması gereken seçim sonucundan çok,
o gece muhalefetin topyekun ortadan kaybolması ve bu güne kadar
da bu çevrelerin hiç birinden aydınlatıcı bir açıklama
gelmemiş oluşudur.
***
Türkiye
Cumhuriyeti denildiğinde akla gelebilecek bütün
değerlerin,,toplumsal ve kişisel yaşam alanlarındaki bütün
kazanımların özellikle bu siyasal iktidar döneminde yıkılıp
yok edilmesine karşı verdiğimiz savaşım,, bu seçim sonrasında
sanki anlamsızlaşıp değersizleşti..
Daha
açık bir deyişle bütün bu çabalar, emekler, özveriler bir anda
buharlaşıp yok oldu.
Bu
nedenle de, kendi payıma ben,sıradan bir seçim sonrasındaymışız,
çok da olağan dışı bir şey olmamış gibi yazmayı
sürdüremezdim.
“Cumartesi
Yazıları” köşesindeki yazılarımın siyaset konulu
olanlarında, bu demektir ki çoğunda , pek çok gazete yazarı
gibi ben de ,güncel siyasete ilişkin görüşlerimi, önerilerimi,
eleştirilerimi dile getirdim.
Bir
bakıma bu, tıpkı bir gerilla savaşı gibi, günü gününe ve
ağırlıkla da güncel hedeflere yönelik bir savaşımdı.
Bu
gün çok farklı bir yerdeyiz.
Savaş
metaforuyla sürdürecek olursam; laiklik, kadın
özgürlüğü,aydınlanma düşüncesi başta olmak üzere
cumhuriyet değerleri bir meydan savaşı kaybetmiştir.
Şimdi
yapılması gereken, ne kadar acıtıcı olursa olsun , öncelikle
bu kayıbın olanca gerçekliğiyle bilincine varılması, yanı
sıra da hataların saptanıp özeleştirilerin yapılarak yakın
gelecekteki yerel seçimlere hazırlanılmasıdır.
Yine
kendi payıma ben, muhalefetin hiçbir kanadında, aydınlatıcı,
inandırıcı, karamsarlık dağıtıcı bir ışık göremiyorum.
***
Yeni
köşemin adını “Kültür ve Siyaset “olarak belirlemiş olmam
rastgele bir karar değil.
Önümüzde
uzun erimli bir savaşım dönemi olduğunu ve bu savaşımda her
şeyden çok en kapsayıcı anlamıyla kültüre gereksinim
duyulacağını düşünüyorum.
Cumartesi
yerine hafta içinde bir günü yeğlememin nedeni ise sayısı zaten
birkaç taneyi geçmeyen görüşdaşımız TV kanallarında hafta
sonu yazılarının nedense değerlendirmeye alınmayışıdır.
Kavrayış
eksikliğinin, farklı düşünceye tahammülsüzlüğün, özeleştiri
yoksunluğunun yaygın olduğu bir dönemde ve ortamda; güncel
siyasetin kısırlaştırıcı ve sonuçta da herkes bildiğini
okuduğu için herhangi bir olumlu sonucu olmayan konularında değil,
siyasetle kültürün buluştuğu kavramlar üzerinde yazmak
istiyorum.
Kendime
çizdiğim yol haritası şimdilik böyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.