Yazıya
Kosova’dan dönüş yolunda, Adem Yashari havaalanında başladım.
Yaklaşık yarım saat içinde uçağa alınacağımızı tahmin
ediyorum. Bu nedenle başladığım yerde bitirmeye sanmam ki şansım
olsun .
Kosova’ya
ilk gelişimin üzerinden yedi yıl geçmiş. Haziran 2011’deki bir
şiir şöleninin konuğu olarak Prizren’e gelmiştim. Bu kez
yolculuk yine bir şiir şöleni nedeniyle Peja’ya oldu. Peja,İpek
demekmiş. Sanırım bu şehir bizde zaten İpek olarak biliniyor.
Şehrin ipekle ilişkisini bilmiyorum, Fakat ister yağmurlu ister
güneşli olsun, ipek gibi bir havası olduğunu söyleyebilirim.
Şehri çepeçevre kuşatan sislerle kaplı Hajla Dağ silsilesi
ise, bir Kafkas şehrinde olduğunuz duygusunu yaşatıyor. Bu duygu,
Balkanların yazgısıyla Kafkasların yazgısı arasında
benzerlikler olabileceğini düşündürüyor… Bağımsızlık
savaşları ve dağlar arasındaki ilişki bu yazgı ortaklığının
başlıca kanıtı olmalı…
***
Başlayan
ve hızını alan yazıyı uçakta sürdürüyorum…
Henüz
havalanmadık.
İstanbul-Kosova(Priştina
havaalanı) arası 1 saat 20 dakika…
Yunanistan’a
yıllar önceki ilk yolculuğum sonrasındaki bir yazımda ve bir
şiirimde, ”bu kadar uzak ve bu kadar yakın” oluşumuzun
kederle karışık şaşkınlığını yazmıştım.
Gerçi
zaman içinde çok şey olumluya doğru değiştiyse de bütün komşu
ülkelere hem çok yakın hem çok uzağız.
Kendi
payıma, yanı başımızdaki Kosova’yı ne kadar az tanıdığımı
bu yolculuğum sırasında gördüm ve açığımı internetten
edindiğim bilgisiyle kapatmaya çalıştım.
Coğrafi
konumu gerçekten de özgün ve önemli.
Arnavutluk,
Makedonya, Karadağ ve Sırbistan’la çepeçevre çevrili.
Adriyatik
Denizi ve Karadeniz arasında bir yerde.
Orta
ve Güney Avrupa arasında bir konumda.
Bu
coğrafi özellikleri hem şansı hem de şanssızlığı Kosova’nın.
***
19.yüzyıl
sonlarında yapılan bir ölçüme göre yüzölçümü yaklaşık 20
bin km2iken, bugünkü Kosova Cumhuriyetinin yüzölçümü bunun
yarısı kadar. Buna karşılık o tarihte yaklaşık bir milyon olan
nüfusu bu gün iki milyon civarında…
Resmi
diller Arnavutça ve Sırpça.
Nüfusun
yüzde 9l’sı Müslüman. Geri kalanı ise Katolik ve Ortodoks
Hıristiyan.
Böylece
Kosova Cumhuriyeti, Bosna Hersek’ten sonra büyüklük bakımından
Avrupa’da nüfusu büyük oranda Müslüman 2. büyük devlet
oluyor.
Tabii,
Türkiye’yi Avrupa sayarsak(ki saymalıyız) üçüncü diyeceğiz…
(Bu
arada Arnavutluk nüfusunun yüzde altmışa yakınının da yine
İslam dininden olduğunu belirtelim.)
***
Yüzyıllar
içinde Roma, Bizans, Bulgaristan, Sırbistan arasında el değiştiren
Kosova 1445’te Osmanlı toprağı olduktan sonra 20.yüzyıl
başlarına kadar bir Osmanlı vilayeti olarak kalmış. 19.yüzyılda
Arnavut bağımsızlık hareketinin merkezi olmuş ve Osmanlının
Balkan Savaşı yenilgisinden sonra da Sırbistan’a bırakılarak
2. Dünya savaşı sonrasından itibaren de özerk bir devlet olarak
Yugoslavya içinde varlığını sürdürmüş.
Bosna
-Hersek katliamlarının hemen sonrasında, 1998-99 yılları
arasındaki savaşta bu kez Kosova çok büyük acılar yaşadı.
Sonrasında BM denetimine girerek 17 Şubat 2008’de Sırbistan’a
karşı bağımsızlığını ilan etti.
***
Bunca
tarih, coğrafya vb. bilgisinden sonra(şimdi Büyük Adaya doğru
Mavi Marmara’da yol alırken!) ekleyeceğim şey, acılar dolu bu
tarihe karşın bugünkü Kosova’nın, halkıyla ve coğrafyasıyla
güler yüzlü bir ülke olduğudur. Katıldığım şiir şöleni,
20.yy. Kosova şiirinin önde gelen şairi Azem Shkreli(1938-1997)
adına her yıl düzenlenen uluslar arası buluşmanın 16.sıydı.
Şiirleri dilimize çevrildi mi, bilmiyorum. Fakat bu şairi ve
Kosova şiirini elbet tanımamız gerekiyor. Bu arada, bu yılın
festivaline çağrılı oluşumun bir nedeni de şiirlerimden bir
seçkinin Kosova’da (değerli bir genç şair olan J.Kelmendi’nin
çevirisiyle) Arnavutça’da kitaplaşmış olmasıdır. Elinizde
bir başka dilde kitabınızı tutmak güzel bir duygu. Okurlarımla
paylaşmak istedim…
Ataol
Behramoğlu/Cumartesi/26.05.18
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.