Tombi’yi
Halk TV’nin sabah haberleri programında gördüm. Televizyonu bu
haberin sonuna doğru açtığım için bu sevimli sarmanı ancak bir
an için görebildim. Fakat bütün kedileri, özellikle de
sarmanları evladım gibi sevdiğimden Tombi aklımda kaldı. Az
öncede gazetede haberin bütününü okudum. Tombi İzmir’in
Bayraklı ilçesindeki Ticaret Borsası ilkokulunda öğrencilerle
birlikte yaşayan bir sarman. Önce okul avlusunda besleniyor,
öğrencileri sınıfa kadar uğurluyormuş. Sonra öğrenciler onu
sınıfta beslemeye başlamışlar. Bir velinin, haklı ya da haksız,
kimi çocuklarda alerji yapabileceği itirazı üzerine bir öğretmen
onu evinde beslemeye başlamış. Fakat gitgide zayıflayan, sağlığı
bozulan sarman, Milli eğitim müdürünün de araya girmesi ve söz
konusu velinin çocuğunun bir başka sınıfa alınmasıyla yeniden
sınıfına kavuşmuş. İsterseniz bir kedi masalı da
çıkarabilirsiniz bundan. Benim gördüğüm, sarmanın keyfi
yerindeydi. Sanırım öncelikle de arkadaşlarına kavuştuğu için.
Kedisi,
köpeği, evinde ya da bahçesinde bir başka hayvan yoldaşı
olmayan kişi, bu sevginin nasıl bir şey olduğunu sanırım
bilemez. Konuklarımızdan bu sevgiyi tatmış olanlarla tatmamış
olanlar arasındaki farkı hemen anlıyorum. Tatmış olanlar,
yabancı fakat dilini bildikleri bir ülkeye girmiş gibi hiç
yabancılık çekmezken, bu sevgiyi tatmamış olanların üzerine
bir durgunluk, ürkeklik, yapaylık geliyor. Dokunmakla dokunmamak
arasında bocalayıp duruyorlar… Ben herhangi bir evdeki kediyi,
köpeği, azıcık yakınlaştıktan sonra sevmek ne j-kelime,
mıncıklamaya başlarım… Çocuğum gibi, akrabam gibi
duyumsarım…Aslında da hiç kuşkumuz olmasın ki akrabayızdır
hepsiyle…
Birkaç
gün önce Tayfun Atay’ın “Şempanzeden Öğren İnsanlığı”
başlıklı çok güzel bir yazısını okudum Cumhuriyet’te.
Kaçırdıysanız bulup okumanızı öneririm. Yazıda ömrünü
gorillerin yaşamını incelemeye ve türlerinin devamını korumak
için çalışmaya adamış Amerikalı bilim insanı Dian Fossey’le
aynı şeyi şempanzeler için yapan Britanyalı Jane Goodal’ın
öyküleri anlatılıyor. Goril avcıları tarafından katledilen
Fossey’in yaşamının anlatıldığını öğrendiğim “Sisteki
Goriller” adlı filmi mutlaka görmek istiyorum. Jane Goodal’la
ilgili bir belgesel de 5 Mart Cumartesi saat 23.00’de National
Geograpich kanalında izlenebilecekmiş.
Bu
yazıyı okuduktan az sonra twitter’da, boynuzları kesilip
koparılmış gergedanın başında kesilen boynuzlardan kalan derin
yara izlerinin görüntüsüyle sarsıldım. İçim acıyla burkuldu,
bu vahşeti yapanlara karşı nefretle doldu. Aynı anda,
Erzincan’da bir yavru kediyi önce zalimce yumruklayıp sonra
alçakça tekmeleyerek öldüren katilin kurbanı olan yavrunun
umutsuz sıçrayışları yine geldi gözümün önüne.
Katil
sözcüğünü mecazi olarak değil gerçek anlamıyla kullanıyorum.
Herhangi bir hayvana yapılan eziyetin, işlenen cinayetin bir insana
yapılandan asla daha önemsiz olduğunu düşünmüyorum. Daha da
ileri giderek, bu eziyetin ve cinayetin, korunmasız bir bebeğe, bir
çocuğa, kendini savunmaya gücü ve olanağı bulunmayan bir kişiye
karşı işlenen suçla eşdeğer ağırlıkla olduğunu ve bu
nedenle de eşdeğer ağırlıkta cezalandırılması gerektiğini
düşünüyorum. Düşünmenin ötesinde, bunu gerçek anlamıyla
insan olmanın gereği olarak görüyorum…
Hayvan
dostlarımız bize emanettir. Masum ve mazlumdurlar. İnsan soyu bu
yazgı yoldaşlarına karşı acımasız olmayı sürdürmeye devam
ederse, eninde sonunda bir gün hayvan sözcüğü iyiliğin, insan
sözcüğü ise kötülüğün karşılığı olarak kullanılacak
demektir.
Ataol
Behramoğlu/Cumartesi/240218
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.