Bu
haftaki yazımı CHP Bilim Yönetim Kültür Platformu Başkanlığı’nın
Kadıköy Belediyesi Kozyatağı Kültür Merkezi’nde düzenlediği
aydınlanma konulu çalıştayından yazıyorum.
Çalıştay
bugün (Cuma), platform başkanı Prof. Dr. Onur Bilge Kula’nın
mükemmel açılış konuşmasıyla başladı. Onur Bilge Kula,
Almanca ve Felsefe profesörü; bilim insanı olduğu kadar da seçkin
bir edebiyat düşünürüdür. Konuşmasında aydınlanma kavramının
Doğu’da ve Batı’daki düşünsel temellerini ve gelişimini
edebiyat alanından örneklerle de anlatıp açıkladı. Örneğin
ben büyük İslam düşünürü İbn-i Sina’nın ilk felsefi
romanın yazarı olduğunu da bu konuşmadan öğrendim. Fransız
aydınlanmacı düşünür ve yazarı Denis Diderot’un “Kaderci
Jacques ve Uşağı” romanından Hegel’den geçerek Brecht’in
“Puntila ve Efendisi” oyununa ulaşan bağlantıyı da bu
konuşmadan öğrenmiş oldum.
Çalıştayın
ilk oturumunda Prof. Dr. Taner Timur, Prof. Dr. Betül Çotuksöken
ve sevgili Ali Sirmen konuştular. Taner Timur aydınlanma
felsefesinin Osmanlı toplumuyla ilişkisi konusunda önemli bir
analiz yaptı. 18.yüzyılda başladığı varsayılabilecek Osmanlı
aydınlanmasının 19.yüzyıl süreçlerinden geçerek Atatürk’ün
aydın ve devlet adamı kişiliğinde nasıl bir zirveye ulaştığını
anlattı.
Burada,
Onur Bilge Kula’nın yine Atatürk’ün aydın kişiliğiyle
ilgili saptamasını paylaşman isterim. Kula’nın çok haklı
olarak belirttiği gibi büyük önderi sadece asker ve hatta devlet
adamı kişiliğine indirgemek yanlıştır. O aynı zamanda büyük
bir aydın, ender yetişen bir aydınlanma düşünürüdür. Onur
Bile Kula, Atatürk’ün Anıtkabir’deki kitaplığında yaptığı
araştırmada büyük önderin aydınlanma konusunda altlarını
çizerek okuduğu 57 kitap saptamış. Toplam olarak üç binin
üzerinde kitap okuduğunu biliyoruz. Günümüz siyasetinde şu anda
iktidarda olanlarla ne hazin bir karşıtlık.
Prof.
Dr. Betül Çotuksöken’in konuşmasında altını önemle çizdiğim
kavramlardan biri “kişisel onur” kavramının aydınlanma
düşüncesindeki temel önemi ve bunun dünyanın değer
kazanmasıyla ilişkisi oldu. Altını çizdiğim bir başka kavram
Kant’tan hareketle ele aldığı “aklın özel bir kamusal
kullanımı” oldu.
Gerek
Onur Bilge Kula’nın, gerekse Taner Timur ve Betül Çotuksöken
hocaların konuşmaları mutlaka yayınlanmalıdır ve sanırım
yayınlanacaktır.
Aynı
oturumda konuşan Ali Sirmen’in Batı’nın Türkiye Cumhuriyeti
devrimini yeterince anlayıp değerlendiremediğini söylerken çok
haklıydı.
Bir
sonraki oturumun konuşmacıları Prof. Dr. Ayşe Erzan, Prof. Dr.
Burhan Şenatalar, Batuhan Aydagül, Atatürk dönemi aydınlanma
düşüncesi ve eğitim alanındaki uygulamaları konusunda
saptamalar yaptılar.
Ben
öğleden sonraki oturumda, Gülriz Sururi ve Suna Kan’dan sonra
konuştum. Konumuz Atatürk devrimleri, aydınlanma ve sanattı.
Değerli sanatçılarımızın konuşmalarından sonra yaptığım
konuşmada ben de aydınlanma düşüncesi ve var olma duygusu; bu
kavramla insan oluşumuzun özdeşliğine ilişkin düşüncelerimi
anlattım. Bu varoluş, insan oluş olgusunda (süreçlerinde)
sanatın, bilime özgü kavramsalı da kapsayan imaj yaratma özelliği
ve bu sentezin insan varoluşundaki öneminden söz ettim.
Şu
anda bunları yazarken yanı başımdaki arkadaşım Elif Akkaya el
yazılarımı aynı anda gazeteye göndermek üzere bilgisayara
geçiriyor ve ben bir yandan da şu andaki oturumun konuşmacıları
Orhan Bursalı, Alper Akçam’ı dinleme sonrasında Merdan
Yanardağ’ın konuşmasına kulak veriyorum. Az önce CHP Genel
Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu da girdi salona. Birazdan da
Doç.Dr. Barış Doster konuşacak.
Önemli
bir çalıştaydı. Sonraki iki oturumda da yine değerli
aydınlarımız konuşacaklar. Fakat yazımı gazeteye yetiştirmek
için burada durmak zorundayım. Aydınlanma düşüncesini, bilimsel
düşünme yöntemi ve bilgi birikimini bütün topluma
ulaştırmalıyız. Burada Cumhuriyet Halk Partisi’ne öncü ve çok
önemli bir görev düşüyor.
İlk
adım olarak bu çalıştayın ve benzerlerinin başka şehirlerimizde
de tekrarı gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.