Yirmi yılı aşkın köşe yazarlığımda bu günlerdeki kadar sıkıntı duyduğum az olmuştur.
Sorun
konu yokluğu ya da her hangi bir başka şey değil.
Sorun,tam tersine, konu bolluğu…
Sözcüğün tam anlamıyla ve deyim yerindeyse
bir konu “cangıl”ındayız…
Gazete yazarı, yurttaş, aydın, her kim isek, böyle bir alanın tam
ortasındayız…
Okurun
yazardan haklı olarak çıkış yolu
göstermesini beklediği bu deli saçması ortamda,insan ne diyeceğini, ne
yazacağını şaşırıyor…
Nereden,neden
tutsanız elinizde kalıyor…
***
Aylardır
medyada adları geçen Cizre ,İdil ve Sur’un nerede olduğunu bu yazıyı okumakta olanlardan
kaçımız biliyor?
Şırnak’ın bitişiğindeki Hakkâri’ye görmüştüm…
Fakat o sırada
il olmayan Şırnak’a yolum düşmemişti.
İlçesi Cizre güneydoğunun da güney doğusunda, Türkiye-Suriye sınırın az
üstünde.
İdil
Şırnak’ın bir başka ilçesi.
Sur ise, bir
çok kez gittiğim Diyarbakır’ın, adını bu şehrimizin ünlü surlarından alan
tarihi mahallesi…
Bütün bu
ilçe, mahalle adları,sanki ülkemizdeki
yerleşim yerlerinin değil de, savaştığımız
bir başka ülkedeki çatışma alanlarının adları ….
Türkiye’nin
bir iç savaş cehennemine çekilmesinin, bunca ölümün, bodrumlardan yanık insan
kemiklerinin toplanmasının, adı geçen ilçe ve yerleşim yerlerinin harabeye
dönüşmesinin sorumlusu sadece, oraları silah deposuna dönüştüren PKK’mı, yoksa
onunla birlikte, buna göz yumduğu apaçık siyasal iktidarın kendisi mi ?
Yanık insan
kemikleri, yıkıntılardan toplanan ceset parçaları, karşı taraftan birine mi; tutsak edilmiş, kıstırılmış masum
insanlara, çocuklara mı ait?
Bir kaos ve
cangıl ortamında, bu soruların yanıtına bir türlü ulaşılamıyor…
Böyle
olunca da, yazarlığınızdan da, insanlığınızdan da utanıyorsunuz…
***
Yaşamakta
olduğumuz günlerin bir başka can alıcı
konusu, mülteci sorununun hem Türkiye hem Batı, hem bütün dünya bakımından, yüz
kızartıcı, utanç verici, isyan ettirici bir duruma gelmiş olması…
Bu sorunu
yaratanların, Suriye’yi parçalama girişiminin sorumluları olduğunda kuşku yok.
Onların
başta gelenlerinden biri de ülkemizdeki siyasal iktidar değil mi?
Bu facia
başlamadan önce gezip gördüğüm Suriye bir cennet değildi ama; barışçıl, normal
bir ülkeydi…
Bugün
gelinmiş olan duruma bakın…Iraktakini de aşan bir facia, felaket ortamı…
Sayısı
milyonlara ulaşan yoksul, umarsız insan toplulukları; çoluk çocuk, genç yaşlı,
sınırdan sınıra sürülüp duruyor…
Hayvan ya da
köle pazarlarında gibi, üzerlerinde pazarlıklar yapılıyor…
Türkiye’yi
Ortadoğu ateşine atan, günü geldiğinde paralı askerleri olarak kullanacaklarından
kuşku duymadığım İŞİD cellatlarını
ülkeye dolduran;şimdi de yersiz yurtsuz,çaresiz insan toplulukları üzerindeki kirli pazarlıkta utanç verici bir role soyunan
siyasal iktidar, ülkemize sürülen kara
lekenin; ekonomide, toplumsal yaşamda , ahlâkta olumsuz sonuçları giderek
belirginleşecek yıkımların da başlıca sorumlusu değil mi…
***
Rusya’yla
aramızda durup dururken yaratılan düşmanlık ortamı, yumuşatılacağına
tırmandırılıyor…
Sınır ihlalinin bahane, uçak düşürmenin büyük
olasılıkla ABD yönlendirmesi olduğu bugün apaçık görülebiliyor…
Şimdi de
ülkemiz, siyaset diliyle ilgisi bulunmayan,, ancak en cahil ve şoven kesimlerin
kulağını okşayacak kışkırtıcı , kaba saba söylemlerle, Rusya-Ukrayna-Kırım sorunlarına
bulaştırılmak isteniyor…
Bilemeyeceğimiz
ve çok daha tehlikeli nedenler yoksa, cahil cesareti ve ateşle oynamaktır bu…
***
Ve hukuk
kavramıyla ilişkisi “kuvvetler ayrılığı
da ne imiş, kuvvetler birlik olmalı”
deme düzeyindeki kişiyle arkasındaki medya güruhunun, ülkemizde hukukun, adalet
kavramının son kırıntılarına savaş açmış
olması…
Türkiye bir
cahil ve deli cesaretiyle ateşle oynamakta olan bu yönetimden kurtulmak gerekliliğini yeterince
kavrayamaz ve herkes, her kesim, kendi alanında gerekli adımları atamazsa,
bütün bir ülkece yanıp kül olmayı hak ediyoruz
demektir…
Ataol
Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/120316
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.