Bu
hafta Hindistan izlenimlerimi paylaşmak istedim sizlerle.
Hindistan’ı
görmüş ya da bu ülkeyle özel olarak ilgilenmiş olanlar haklı
olarak hangi Hindistan diye soracaklardır…
2017
sayımına göre 1 milyar 324 milyon nüfusuyla Çin’ den sonra
dünyanın ikinci en kalabalık ve 3.287.263 km2 yüzölçümüyle
en büyük yüzölçümüne sahip sekizinci ülkesinin her yöresini
gezip görmedikten, neredeyse insanlık tarihi kadar köklü ve eski
tarihini okuyup öğrenmedikten sonra, sadece tek bir bölgesinde
birkaç günlük bir seyahatten sonrasında böyle bir ülke
hakkında ne söylenebilir?
Sadece
büyük ölçüde yüzeysel izlenimler…
Benim
şimdi söyleyeceklerim de ister istemez böyle olacak.
İlk
kez 2012’de Hindistan’ın eyalet devletlerinden en güneydeki
Kerela’nın başkenti Trivandrum’daki uluslar arası Kritya
Şiir Festivali’ne çağrılı olarak bu ülkeye gitmiştim.
O
günlerden en unutamayacağım izlenimim, Hint Okyanusunda yüzme
deneyimimin, daha ilk adımımı attığımda herhalde bir alt
dalganın attırdığı ters taklayla kendimi yine ayaklarım
üzerinde aynı yerde bulmam üzerine, başlamadan sona erişi
oldu… Bu kez içimden ne kadar gelse de bu güvenilmez denize bir
daha adım atmayı göz alamadım…
Bu
yıl 8-13 Kasım günlerinde yine aynı Festival için, fakat şimdi
onur konuğu olarak yine Kerelada’ydım… Onur konukluğu da lafta
değildi doğrusu… Çeşitli ülkelerden konuk şairlerin
portrelerinin bulunduğu afişlerde benimki neredeyse iki katına
yakın büyüklükte konulmuştu… Bundan biraz rahatsızlık
duyduğumu da gizleyemem… Nitekim açılış ve kapanış
törenlerinde yaptığım konuşmalarda, Cemal Süreya’nın “Bir
mısra söylesek sanki her şey düzelecek” dizesini örnek
vererek, tek bir dizeyle bile şair okunabileceğini, şairler
arasında büyüklük küçüklük gibi ayrımlar olamayacağını,
şiire emek veren herkesin eşit olarak sevgiye ve saygıya layık
olduğunu içtenlikle anlattım ve sanıyorum etkili de oldu bu
sözlerim…
Yine
bu kez en unutulamayacak izlenimim Devlet Hapishanesinde mahkûmlarla
buluşmamız oldu… Ben başka arkadaşlardan farklı olarak, bizim
burada da çoğu kez yaptığım gibi, sahneden izleyicilerin arasına
inerek yaptım konuşmamı. Orada söylediklerim ise özetle,
cezaevinde bedenlerimiz tutsak olsa da ruhlarımızı şiirle
özgürleştirebileceğimiz ve bunu kendi deneyimlerinden bildiğimdi…
Sonra “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var”ı okudum…
Konuşmalar İngilizce yapılıyor, Kerela’nın resmi dili olan
Malalayama diline çevriliyordu… Şiirimin kuşkusuz yazıldığı
dilde okuduğum her kıtasından sonra Malalayama diline yapılmış
çevirisi okunuyordu… (Hindistan’da ulusal düzeyde resmi dil
olarak Hintçe ve İngilizce kabul edilmiş. Bundan başka 22 Eyalet
dili ve bütün ülkede de 400’ü aşkın dil ve lehçe bulunuyor…
Unutulamayacak bir başka ziyaret
öksüzler yurdunaydı… Orada da yerde onlarla oturarak bütün
ailesini 1915’lerde iç çatışmalarda yitirip ilk eğitimini
öksüzler yurdunda almış bir babanın çocuğu olduğumu, bu
babanın her biri yüksek meslek sahibi olmuş dört çocuk
yetiştirdiğini anlattım… O esmer yüzlerde, dikkatle açılmış
çocuk gözlerinde, gerçekten de Karabekir’in Erzurumda açtığı
yetimler yurdundaki çocuk babamı görür gibi oldum…
Hapishanede ve öksüzler yurdundaki
konuşmalarım medyada çokça yer tuttu…
Hindistan izlenimlerime bir fırsatta
yine döneceğim…
Ataol
Behramoğlu/Cumartesi/25.11.17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.