Siyaset yaşamımızda bir MHP sorunu var.
Bu türden sorunlar genellikle
partilerin ideolojilerinden kaynaklanır.
MHP’nin sorunu ise, bence, ideoloji yokluğu,
daha yumuşak bir deyişle de ideoloji belirsizliğidir.
Yalpalamaların, demeçlerle
davranışların birbirini tutmazlığının
nedenini komplo teorileri ya da siyasal çıkar hesaplarından önce, bence bu ideoloji yokluğu ya da
belirsizliğinde aramak gerekir…
***
Alpaslan Türkeş Cumhuriyetçi Köylü Millet
Partisine(CKMP) “müfettiş” olduğunda, partinin genel başkanı Ahmet
Tahtakılıç’ın kılıcının gerçekten de tahtadan olduğu belli olmuştu..
Nitekim kısa süre sonra Türkeş parti
başkanı oldu ve partinin adı da Milliyetçi Hareket Partisi olarak değişti.
“Dönüşüm” dergisini birlikte çıkardığımız
bazı arkadaşlarım, söz konusu partideki bu değişimlerin ülkemiz için tehlikeli
bir gidişin başlangıcı olduğu konusunda sezgilerimi ve Türkeş’in kişiliği konusunda duyduğum
kaygıları anımsayabilirler.
Henüz cinayetler işlenmemişti ve
Türkiye’de sol Türkiye İşçi Partisi’nin ve
genellikle bu partiye yakın ya da parti üyesi ilk solcu üniversiteliler
kuşağının demokrasiye saygılı, barışçı, umutlu, yurtsever, emek dostu,
emperyalizm karşıtı ideolojisine
sahipti.
Bu nedenle de Kızılay Bulvarında anti
emperyalist .sloganlarla ve denebilir ki çocuksu bir coşkuyla dergimizin ilk
sayısının tanıtımını yaparken nereden çıktığı belirsiz bir grubun saldırısına
uğradığımızda şaşırmıştık. Çünkü böyle bir saldırıya hiçbir bakımdan hazırlıklı
değildik…
Bu günden bakıldığında o ilk saldırının
nasıl planlı bir cinayetler zincirinin ilk halkası olduğu, ülkeyi kanlı bir
kardeş kavgasına sürükleyen bu planda polisle işbirliği içindeki MHP’li
gençliğin nasıl kullanıldığı çok açık görülmektedir…
Amaç, yükselen solu çatışmaya
sürükleyerek ve kanla boğarak durdurmaktı ve başarıya da ulaşıldı…
Yazının
konusuna dönecek olursak, MHP’nin o dönemlerdeki ideolojisi “Moskof düşmanlığında
odaklanan, “esir Türkler’i Rus boyunduruğundan kurtarma” hedefine yönelik ırkçı
bir antikomünizmdi…
Beğenelim beğenmeyelim, sonuç olarak
tıpkı Nazizm ya da Faşizm gibi,büyük ölçüde dışarıdaki emperyalist çevrelerce
kotarılıp servis edilmiş de olsa, bu da
Türkiye’ye özgü bir ideolojiydi…
Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla“esir
Türkler” i kurtarma hayali geçerliliğini yitirdi…
Solun param parça edilmesiyle ortada
saldıracak bir sol da kalmadı…
Son dönemlerindeki mitinglerinde Nazım
Hikmet şiiri okuyacak kadar dönüşüm geçiren Türkeş’in ölümüyle MHP karizmatik
liderini de yitirmiş oldu…
Öyleyse bu partinin günümüzdeki
ideolojisi, başka bir deyişle de varlık nedeni nedir?
Günümüzdeki liderinin birbirini tutmaz sözlerini, parti başkanlığına
da,görünüşteki ağırbaşlılığa da, akademisyen kimliğe de yakışmayan sövgülerini ve
davranışlarını, çapsız danışmanların kuru sıkı tehditlerini polemik konusu
yapmaktan çok, asıl bu soruya yanıt bulmak gerekiyor…
***
Soğuk savaş koşullarının çok gerilerde
kaldığı günümüz dünyasında ve Türkiye’sinde ırkçı bir milliyetçiliğin ve
antikomünizmin herhangi bir ideolojiye temel oluşturma şansı yoktur.
Pek çok etnik kimliğin kaynaşmasıyla
tarihsel bir gerçeklik olarak oluşan Türkiye ulus devletinde herhangi bir
ırkçı-etnikçi ideoloji, kardeş kanı dökülmesinden ve sonuçta da emperyalizm
dışında kimsenin işine yaramayacak bir parçalanmadan
başka sonuca ulaşamaz.
Din odaklı ideolojiler için de bu böyledir ve zaten bu türden bir
ideolojinin asıl sahipleri yasa dışı zorlamalarla da olsa günümüz Türkiye’sinde
iktidardadır…
Öyleyse, bugün bir ideolojik
boşlukta bulunan MHP’nin önünde iki yol bulunmaktadır…
Ya, bugün yaptıkları gibi, ülkeyi
dinci bir faşist diktaya sürüklemekte olan partiye payanda olarak onun içinde
eriyip gitmek…
Ya da, asıl seçmenleri olan küçük
esnafın ve köylülüğün emperyalizm ve
büyük sermaye karşısında çıkarlarını
savunan; genç seçmenindeki ırkçı yönelimleri gerçekçi-antiemperyalist bir
yurtseverliğe yöneltmeyi başaran kendine özgü bir Türkiye partisi olmak…
MHP sorunu derken düşündüklerim
bunlardır…
8 Ağustos
2015/Cumartesi Yazıları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.