1547-1616
yıllarında yaşamış İspanyol yazar, şair ve oyun yazarı
Miguel de Cervantes’in 1605’te Madrid’de yayınlanan
“Mancha’lı Asılzade Don Quijote” adlı eseri, bizde
Fransızcadaki okunuşuyla ve kısaca “Don Kişot” olarak
adlandırılıyor.
Dahası,
sanırım başka bir çok dilde olduğu gibi Türkçe’de de
“donkişotluk” sözü , Servantes’ten ve eserinden haberi
bile olmayanlar da içinde olmak üzere hemen herkesçe bir deyim
olarak kullanılmakta.
Don
Kişot, yani yel değirmenleriyle savaşa girişir gibi, boyundan
büyük, saçma ve anlamsız işlere kalkışan kişi…
Böyle
bir girişimin sonucu ise, kaçınılmaz olarak yenilgi, düş
kırıklığı, hüsran olacaktır…
Yel
değirmenleriyle savaş, görüntü çarpıcılığı bakımından
da bu ölümsüz yapıtın akılda gerçekten en çok yer etmiş olan
bölümüdür.
Oysa
Servantes’in eserinin, yayınlanışının üzerinden yüzlerce yıl
geçmiş olmasına karşın canlılığını korumasının,
günümüzde yazılmışçasına çağdaş anlamlar ve çağrışımlar
yaratmasının nedenleri kuşkusuz bir tek bununla açıklanamaz…
***
Edebiyat
tarihindeki sayısız yorumlarda hemen herkesin görüş birliğinde
olduğu ortak değerlendirme, Don Kişot’un o dönemlerin popüler
şövalye romanları ve romansılarına karşı bir “parodi”
olarak yazılmış olduğudur…,
Servantes’in yapıtına adını
veren kahraman, söz konusu anlatılardaki genç, yakışıklı,
güçlü kuvvetli kahramanların tersine, yaşlı ve neredeyse yarı
deli bir şövalyedir.
Daha
doğrusu, tanık olduğu bir haksızlık sonrasında, dünyadaki
bütün haksızlıklara karşı savaşım vermek için kendine
“gezginci şövalye” adını vererek
yola
çıkmış bir emekli asilzadedir…
Fakat
Servantes’in yapıtının roman sanatında çığır açan özelliği
de tam olarak buradadır…
Karşımızda
fiziksel olarak güçsüz,ruhsal dünyası hayallerle dolup taşan,
boyundan büyük ve hayal ürünü savaşımlara kalkışan, bu
nedenlerle komikleşen, fakat aşka ve adalete sarsılmaz inancıyla
ve bu uğurda özverisiyle anıtlaşan bir roman kahramanı
durmaktadır.
Ona
gülebilirsiniz…
Fakat
aynı zamanda ve bir anda, içinizde, bir sevgi, saygı, hayranlık
duygusunun yükseldiğini de duyumsayacaksınızdır….
Tıpkı
sıradan halk insanları olan eşkıyaların, son anına kadar onu
terk etmeyen sadık yardımcısı Sanço’nun ve sonunda da ölümsüz
aşkı Dulcine’nin hissettikleri gibi…..
***
Servantes’in eseri, gelmiş geçmiş
pek çok dâhi yazarın eserleri için olduğu gibi, tiyatro, opera,
sinema, müzik, resim vb. bütün sanat dallarının esin kaynağıdır…
İstanbul
Devlet Opera ve Balesi sanatçıları 19 Ocak Cumartesi akşamı
izleyiciye muhteşem bir Servantes(Don Quichotte) şöleni yaşattı…
Fransız
opera bestecisi Massenet’nin, yine iki Fransız’ın( Le Lorrain
ve H.Cain’in)Servantes’ten yola çıkarak yazdıkları oyun ve
libretto üzerine bestesini; izleyiciyle ilk kez 1910’da Paris’te
buluşan bu duygu, coşku, keder, neşe, hareket, hüzün dolu müziği
büyülenerek izlerken; başta şarkıları ve oyunculuğuyla Don
Kişot’u canlandıran Suat Arıkan olmak üzere, Aylin
Ateş(Dulcine), N.Işık Belen(Sanço) olmak üzere topluluğun bütün
oyuncularını hayranlıkla izledik…
***
Atatürk
Kültür Merkezi elimizden alınmışken, tıpkı gezginci şövalye
Don Kişot gibi gezginci konuma düşen İstanbul Devlet Opera ve
Balesi Sanatçılarının orkestrasının yaratıcılığını,
özverisini, perdelerini her sezon yeniliklere, güzelliklere
açmalarını ne kadar övsek, ne kadar alkışlasak azdır…
Değerli dostum, İstanbul Devlet
Opera ve Balesi Müdür ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan’ı
sahnede ilk izleyişimdi… Harika sesinin ve şarkıları
yorumlayışındaki içtenlik ve ustalığın yanı sıra,
oyunculuğundaki “nüans”ları bana, sahnelerimizin gelmiş
geçmiş en büyük ustalarını anımsattı…
İstanbul
Devlet Opera ve Balesine mekân sağlanması başta olmak üzere
destekleri için Kadıköy Belediyesine teşekkür borçluyuz.
Libretto
tekstinin de yer aldığı kitapçık ise, kitaplıklarımızı
zenginleştirecek çok değerli bir çalışma ürünü olmuş.
Ataol
Behramoğlu/Kültür ve Siyaset/230119
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.