24 Aralık 2016 Cumartesi

RUSYA’YLA İKİNCİ TRAVMA


 Canını kurtarmak için savaş tutsağı olmayı göze alarak paraşütle inmekte olan  Rus  pilotun havada eli kolu bağlıyken  vurulup  öldürülmesinden sonra bu kez Rusya’nın Türkiye Büyük Elçisi bir resim sergisinin açılışında konuşmasını yapmaktayken bir sivil polisin kurşunlarıyla sırtından vurularak katledildi.
        Öldürülenler Rus, öldürenler Türk.
        Cinayetlerin işlenme biçimleri alçakça. 
        Her ikisinde de öldürülen kişiler kendilerini savunma şansına sahip değil.
      Bir an kendimizi sıradan bir Rusya yurttaşı yerine koyup düşünelim:
      Türk savaş pilotu, öldürülen  Rus pilot  gibi,savunma şansına sahip değilken, kullanmayı pek sevdiğimiz bir deyimle, “kahpece” vurulup öldürülmüş olsun.
       Türkiye’nin Rusya’daki Büyükelçisi de,  bir sanat sergisinde barışçıl olduğu tahmin edilebilecek  konuşmasını yapmaktayken ve her şeyden habersizken bir Rus sivil polisi tarafından sırtından kurşunlanarak öldürülsün.
       Üstelik katil, babası yaşındaki kurbanı yerde belki henüz son nefesini vermeden  yatmadayken ona üst üste kurşun sıkmayı sürdürsün.
      Ne düşünürdük ve ne yapardık?
     Kuşkusuz Rusya elçiliğini, konsolosluklarını basar, Ruslara ait ne varsa yakıp yıkar, temsili cenaze törenleri düzenler; meydanları,cami avlularını intikam sloganlarıyla, hakaretlerle inletirdik…
    Görebildiğimiz  kadarıyla Rusya’da böyle şeyler yapılmadı.
     Buna karşılık, sıradan olsun ya da olmasın, bir Rus’un aklından geçebilecek düşüncelerle  konuşmalarda geçebilecek sözleri tahmin edebiliriz:
       Türkler Türklüklerini gösterdiler.
       Acımasız ve güvenilmez bir millet.
      Akdenizlerine de Kapalı Çarşılarına da, Topkapı Saraylarına da   lanet olsun vb..
     Somuttaki sonuç ise,  hiç kuşkum yok ki ve ne yazık ki zaten ölümcül yara almış turizmdeki tükenişin daha da dibe vurması ve  düzelir gibi olan Rusya-Türkiye ilişkilerinin  bir kez daha kırılganlaşması olacaktır…

                                                                   ***
        Bir insanın yaşamına bir başka insan tarafından son verilmesi olabilecek en kötü şeydir.
       Kurban, deneyimli, önemli bir diplomat. Türkiye gibi sorunlu bir ülkede komşu büyük ülkeyi temsil ediyor.
       Türkiye’ye, Türklere yakınlık duyduğu, rütbeli bir asker olan pilotun öldürülmesinden  sonra baş aşağı giden Türkiye-Rusya ilişkilerini düzeltmek için çok çaba harcadığı biliniyor.
       Koruma istemeyişi de Türkiye’ye,Türklere duyduğu güvenle ilgili olmalı.
         Fakat o istemiyor olsa da Türkiye’nin, üstelik Rusya karşıtı gösterilerin yapıldığı bir dönemde Büyükelçiyi korunmasız bırakması aklın alabileceği, kabul edilebilecek bir şey değil.
        Katilin canlı değil “ölü ele geçirilmesi” ise bir başka büyük soru işareti.
       Bu  ve benzer soruların bu günkü siyasal yönetimce  yanıtlanabileceğini ise kuşkusuz hiç kimse beklemiyor…
                                                       ***
   Katilin giyimiyle kuşamıyla, dış görünümüyle , bilinen “İslamcı” katil tiplerine benzemediği dünyanın da dikkatini çekmiş, çok kişiyi şaşırtmıştır da…
      Fakat biz şaşırmıyoruz…
      O dış görünüm, Cumhuriyet devrimiyle gerçekleşen çağdaşlaşmanın o günlerden bu günlere süregelen,  gericiliğin bütün çabalarına karşın ortadan kaldırılamayan bir sonucudur…
    Fakat bir dış görünüm olarak…
    Cinayet sırasında ve sonrasında attığı sloganlar ve nefretle kasılıp çirkinleşen yüz ifadesi ise, karanlık iç yüzün dışa vurumudur…
      Nedir bu çelişki,nereden kaynaklanıyor?
      “Bir Gün” gazetesinin çok başarılı ilk sayfa manşetindeki soruyla, AKP iktidara geldiğinde sekiz yaşındaki bir çocuk, bu iktidarın on dördüncü yılında, yirmi iki yaşında, nasıl “ cihatçı” bir katile dönüştü?..
        Sorunun yanıtını,  “dindar ve kindar nesiller yetiştirmek” hedefinden başka yerde aramak,  ya bilinçsizlik, ya korkaklıktır…

                                                               ***
   Rusya’yla bu ikinci travmanın, Türkiye-Rusya ilişkilerinde ne yazık ki çok uzun süreli, onarılması çok güç sonuçları olacak.
      Sıkıntımı azaltan tek olgu, CHP Genel Başkanının Rus devlet başkanına mektup göndermekle Türkiye’nin bugünkü siyasal iktidardan ibaret olmadığını göstermiş olmasıdır…


Ataol Behramoğlu/Cumartesi/241216

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.