15 Temmuz sonrasında karşılaştığım
okurlar, tanıdıklar, arkadaşlar, genellikle öncekinden de daha karamsar bir yüz
ifadesi ve ses tonuyla soruyorlar: Ne
olacak, ne olacağız?
Bu gibi sorulara somut yanıtlar
verebilmek mümkün değil. Ben de genellikle, iyimser mizacımın da sonucu olarak,
merak etmeyin, daha kötü olmayacak, daha iyi olacak türünden karşılıklar
veriyorum…
Gerçekten de, ne olacak? Siyasetin,
ekonominin, küresel ilişkilerin; kendi insanımızın sınıfsal ve kişisel
özelliklerinin, beklentilerinin , bütün bunların ve daha pek çok olgunun
irdelenmesini gerektiren bir analiz
yapabilecek yetenekte ve birikimde görmüyorum kendimi…
Bu nedenle de, verdiğim yanıtlar, karamsarlık
bulutlarını dağıtmaya yönelik sözlerle sınırlı kalıyor.
Fakat, ne olabilir, ondan da daha
çok ne olmalı sorularını bir ölçüde de olsa yanıtlayabileceğimi düşünüyorum…
Bu yazının sınırları ölçüsünde kendime muhatap olarak da siyasal partileri
seçiyorum…
***
İlk muhatabım AKP ve yöneticileri olacak.
Recep Tayyip Erdoğan’dan şimdiye kadar hiçbir şey istemedim ve iyi bir şey
yapmasını hiçbir zaman beklemedim…
Fakat şimdi ona ,AKP’nin tüm
yönetici ve milletvekillerine ve kuşkusuz seçmenlerine ülkemiz bakımından
yaşamsal önemde olduğundan kuşku duymadığım isteğimi iletiyorum: Başkanlık
hevesinden vazgeçin. Parlamenter demokrasiye kıymayın. Kişiler gelip geçicidir.
Kalıcı olan ülkedir. Tayyip Erdoğan başkan da olsa bu gün yaptıklarından farklı bir şey
yapmayacak, sonrasında ise ülkemiz daha da büyük kaoslara sürüklenecek, yeniden
parlamenter sisteme dönüş için büyük çabalar harcanacak, acılar çekilecek, siyaset
ve sonuçta da ülke felç olacaktır. Ondan ve AKP yönetici ve milletvekillerinden,
kendilerinin de sonsuzca lanetlenmelerine yol açacağından kuşku duymadığım bu hevesten vazgeçmelerini
istiyorum ve bekliyorum…
***
İkinci muhatabım CHP ve yöneticileriyle birlikte bu partiyi her yönden
eleştirenler, çekiştirenlerdir.
CHP bir sınıf partisi değil kitle partisidir. Fakat aynı zamanda bir
ideoloji partisidir.
Bu ideoloji, her sınıftan ve toplumsal kesimden, her inanıştan insanımızı
birleştirebilecek olan “aydınlanma” düşüncesidir. CHP’nin asla ve bir milim ödün vermemesi gereken, bu
ideolojidir. Şablonlaştırmadan, kalıplaştırmadan, topluma kazandırılması
gereken temel değer budur. Bunu bu gün kitlesel olarak başarabilecek biricik
siyasal örgüt de Cumhuriyet Halk Partisidir.
Aydınlanma düşüncesi çevresinde, işçisiyle, köylüsüyle, esnafıyla, küçük
ya da büyük işvereniyle, dindarıyla, herhangi bir dinsel inanışla ilgisi
bulunmayanıyla, toplumun bütün kesimleri bir araya getirilebilir. İnsanlık değerlerini tümüyle yitirmemiş
herkesle diyalog kurulabilir. En büyük ölçüde inandırıcılık kazanılabilir…
. CHP’den beklentimiz, onun şu ya da bu toplumsal sınıfın partisi olması değil; yoksul, dar gelirli,
orta tabaka insanımızın sorunlarının çözümlerine kuşkusuz öncelik tanıyarak toplumda aydınlanma
düşüncesinin yaygınlaşmasını ve güçlenmesini sağlayacak büyük ve çok yönlü bir eğitim seferberliğine
girişmesidir.
***
MHP’yi bugünkü görünümüyle kayıp bir siyasal parti olarak görüyorum.
Bugünkü çizgide ısrar, bu partiyi her an biraz daha iktidar partisinin
kapıkuluna dönüştürmektedir..
Seçmenleri arasındaki gerçek ve samimi yurtseverlerin, halk insanlarının,
küçük esnafın, kısa sürede bir yönetim değişikliği olmazsa , kendilerine başka
bir parti aramalarının zamanı gelmiştir ve geçmektedir.
***
Kitlesel parti niteliğine sahip öteki iki siyasal parti HDP ve Vatan
Partisidir.
HDP, PK ile her anlamda ilişkisine kesin olarak son vermeli ve bunu
yaptığına toplumu inandırabilmelidir.
Bunu başarabildiği ölçüde, CHP ile güçlü
bir cephe oluşturabilir.
Başaramazsa siyaset sahnesinden silinmesi kaçınılmazdır.
Vatan Partisini ise 1960’ların Türkiye İşçi Partisi olabilme potansiyellerine sahip bir siyasal örgüt olarak görüyorum.
Fakat solda ayrımcı dilinden, keskin
ulusalcı söylemden, değişmez liderlik
görünümünden kurtulması koşuluyla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.