Vicdan kavramından benim anladığım;akıl, sağduyu, adalet ve merhamet(acıma) duygularının toplamı olduğudur.
Bazı batı dillerinde vicdan(concience/consience) , bilinçle eş anlamlıdır.
Vicdansızlık ise doğal olarak bunların tam tersi; akıl ve sağduyu yoksunluğu, adaletsizlik, merhametsizlik demektir.
Denebilir ki bunlar görece kavramlardır.
Değil.
İçlerinde tartışmaya en açık görünen aklın ne olup ne olmadığının tartışılabilirliği de yine akıl dediğimiz şeyin kendisiyle, bilgiyle ilgilidir.
Bilgi ise ortada, gözler önündedir. İsteyen istediği kadarını, gücünün, aklının yettiğince alır.
Örneğin, İnsan dediğimiz canlının kutsal bir güç tarafından yaratılmayıp tıpkı öteki canlı—cansız nesneler gibi bir takım oluşum süreçleri sonucunda bugünlere gelmiş olduğu ve bu süreçlerin devam ettiği, bir inanç konusu değil bilimsel gerçekliktir.
***
Vicdan kavramının(olgusunun) ne ölçüde akılla, ne ölçüde inanışlarla ilgili olduğu konusu gerçekten düşünüp irdelenmeye değer.
Benim bu konuda özetle söyleyebileceğim, insanlığın bu gün ulaşmış olduğu bilgi düzeyinde bu kavramın adalet kavramıyla tam anlamda örtüşmüş olduğudur.
Buna karşılık, dinci,şoven milliyetçi vb. bilim dışı, akıl dışı inanışlarla vicdan olgusunun çatışkısının acı örneklerini günümüzde de görüp yaşamaktayız.
***
Toplumun bütününün benimsediği ortak değerler, yani toplumsal vicdan anlamında bir zamanlar çok kullanılan, uzun süredir hiç rastlamadığım “maşerî vicdan” kavramı üzerinde duralım…
İnançlar ve vicdan arasındaki çatışkının belirginleştiği günümüzün çoğulcu ve akılcı dünyasında, bir toplumu çevresinde bütünüyle toplayacak ortak- vicdanî değerler ancak akla ilişkin değerler olabilir.
Bütün bireyleri adaletli, merhametli, sağduyulu, akıllı, özetle vicdanlı ya da tam tersi bir toplum kuşkusuz söz konusu olamaz.
Gerçekçi olan,bir toplumda aklın, sağduyunun, adalet ve merhamet duygularının, özetle vicdanın ağır basmasıdır.
Ya da ne yazık ki bunun tersi…
Yani bir toplumda akılsızlığın, sağduyusuzluğun, adaletsizliğin, özetle vicdansızlığın ağır basması….
Var olan değerlerin de aşınıp yok olmaya yüz tutması...
***
Bir toplumda vicdanın ağır basması, bireysel ve toplumsal ilişiklerde bir dengenin de varlığı demektir.
Ekonomide adaletin yanı sıra eğitim, kültür, bu dengeyi besler, güçlendirir.
Yönetici güçlerin bu yönde sorumluluğu vardır.
Ekonomiyi dengede tutmak ve toplumda bilimsel aklı güçlendirip yaygınlaştıracak eğitimi sağlamak…
Buna karşılık yönetici güçlerin ellerindeki sınırsız olanaklarla topluma vicdansızlık(akıl –bilim dışılık , her alanda ve anlamda adaletsizlik ) dayattığı ülkelerde, bunlar zaten toplumsal dengelerin bozuk, genellikle de örgütsüz ve eğitimsiz ülkelerse ; akıl dışılık, vicdansızlık, yukarıdan aşağıya, giderek her alanda egemen olacaktır.
***
Bence ülkemiz tam olarak böyle bir yerde bulunmaktadır.
Parçalanmanın, yok oluşun eşiğindedir.
Buna neden olanlar kadar bu gerçeği görmeyenler, göremeyenler, görüp suskun kalan ya da hafife alanlar da gelecekte yazılacak bir Türkiye tarihinin kapkara sayfalarında yer alacaklardır.
Bu tarihin bizim tarafımızdan mı, parçalanıp yok oluşumuzun ardından başkalarınca mı yazılacağı ise belirsizdir.
.
Ataol Behramoğlu/Kültür ve Siyaset/07102020
_________________________________________________________
Sevgili Okurlarıma: Bu yazı bu sütunda yayınlanan son yazımdır. Nedeni, yorgunluk olduğu kadar ülkemize ve sizlere köşe yazılarımdan daha çok şiirlerimle yararlı olabileceğimi düşünmemdir. Pazar ekimizde on beş günde bir kültür-sanat yazılarımı sürdüreceğim. Zaman zaman gazetede şiirlerimi, arada bir belki ikinci sayfada yazılarımı , yine belki başarabildiğim ölçüde dizi yazısı türünden çalışmalarımı göreceksiniz. Gazetemiz benim için çok değerlidir. Ülkemizin olmazsa olmazlarındandır. Cumhuriyet yazarı olmanın onurunu her zaman taşımak isterim. .Herkese, hepinize içten sevgi ve saygılarımla. AB