Google’a “imam”
yazdığınızda karşınıza çıkan ilk sözcükler
“imam gazali”, “imam nikâhı”,”imam çağdaş” vb. oluyor…
“İmam nikâhı”, “imam” başbakanımızın herhalde gönlünden
geçen, elinden gelse zorunlu kılacağı nikâh türü olsa gerek…
İmam Gazali, 11. yy.da yaşamış İranlı
büyük bir İslam düşünürü. Bir yerde
diyor ki “Her şeyin hakikatini
öğrenmeye karşı duyduğum susamışlık; baştan ve gençliğimden beri tuttuğum yol
ve benim bir hasletim olmuştur.”
Ama ekliyor:
“Bu hasletler, Allah
tarafından benim yaratılışıma ve hamuruma katılmış özelliklerdir; benim seçimim
ve tercihim değildir.”
Demek ki
üstat, her şeyi öğrenmek susuzluğunu duyarken, Tanrı’nın varlığı ve insanın
yazgısı, yani asıl temel sorunlar konusunda kuşku sahibi değil…
Yine de Gazali’nin günümüze ulaşmış kitaplarından
hiç değilse birini okumak isterim…
İmam
Çağdaş adını ise Gaziantep’li ya da yolu bu kentimizden geçmiş olup da
işitmeyen yoktur….
Kebapları, başta baklava olmak üzere
tatlıları gerçekten harikadır…
“İmam”
ve “çağdaş” adlarının yanyanalığı ise herhalde pek çok kimse gibi ilk
duyduğumda beni de yadırgatmıştı…
İnsan hem imam, hem çağdaş olabilir mi?
Üzerinde düşünülmesi gereken bir soru…
*** *** ***
“İmam”
Arapçada, önde bulunan, önayak olan kimse demek
İslam peygamberinin ölümünden sonra halifelere de bu san verilmiş.
İslam kültüründe birkaç anlamı daha var; fakat günümüzdeki
başlıca anlamı namaz kıldıran din adamı
demektir.
İmam Hatip Liseleri, kuşkusuz, sadece
namaz kıldıracak din adamları yetiştirmek için açılmadı.
Nitekim oralarda öğrenim gören erkekler
ve kızlar, yüksek öğrenimlerini belki en az İlahiyat Fakültelerinde olmak
üzere, çeşitli öğrenim kurumlarında sürdürüyorlar…
Belki de bu nedenle, bu liselerin
adlarının değiştirilmesi de düşünülebilir…
Zaten bildiğimiz liseler giderek imam
hatipleştiğinden, böylece arada fark kalmadığından, her hangi bir ad ayrılığına
da gerek olmayabilir…
***
*** ***
İmam
Hatip lisesi öğrenimi görmüş bir başbakanımız var.
Bu
liseden mezun olanlar, sanırım
isterlerse imam olabiliyorlar.
Başbakan başka meslekler seçmiş. Ticaretle
uğraşmış, siyasete girmiş, bu gün sahip
olduğu mevkie ulaşmış, gözü daha da yükseklerde…
Ama gerçek anlamıyla bir din adamı, “imam”
sayılabilir mi?
Aldığı(alt tarafı lise düzeyindeki) din
eğitiminden her fırsatta söz etmesine karşın,
bu işi meslek olarak
seçmeyişinden başka, kişiliği bakımından
da kendisine en son yakıştırılacak sıfat, din adamlığı,”
imam”lık olsa gerek…
Çünkü…
Din adamı, “imam”, başkalarına önder ve
örnek olması gerektiğinden, öncelikle insan ve insanlık sevgisine sahip olması gereken
kişidir…
Dindarlıkla kindarlığı birbirine
karıştırmamalıdır…
Örnek olması gerektiğinden, malda mülkte
gözü olmamalıdır. (Örneğin, İslam’ın koşullarından “zekât”a göre, bir mümin her yıl servetinin
kırkta birini yoksullara dağıtmalıdır… Başbakan yapıyor mu bunu? Pek sanmam.
Çuvalla para dağıtması gerekir….)
Ve
“imam” yalan üstüne yalan atmamalıdır…
Tayyip Erdoğan bu “imam” tanımına ne
kadar uyuyor dersiniz?....
***
***
***
Sözü,
Dolmabahçe Valide Sultan Camisi müezzini Fuat Yıldırım’a getireceğimi
anlamışsınızdır…
Bu genç din adamı, en tepedeki sözde imamın
gazabını göze alarak, onun “camide içki içildi” yalanını yüzüne çarparcasına,
başından beri ve( her nedense götürüldüğü ve altı saat süren!) polisteki sorgusunda da böyle bir şey
görmediğini söylüyor ve ekliyor: “Din adamıyım. Görmediğim şey için gördüm
diyemem.”
Fuat
Yıldırım’ı yürekten kutluyorum. Gerçek
din adamının, gerçek bir imamın, gerçek insanın nasıl olması gerektiğini
örnekleyerek, hem inancına hem mesleğine saygınlık kazandırdığı için…
Böyle din adamlarının başımızın üstünde
yeri var.
Ataol
Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/ 290613
www.
ataolbehramoglu.com.tr
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..